Kanal D haber merkezinde Birand’a böyle demiştim. Bugün gibi aklımda. Aklımda olması da çok doğal, çünkü unutulmayacak bir gündü. Türkiye’nin yakın tarihinde bir kırılma noktasıydı.
26 Aralık 2006 günü Cumhuriyet Gazetesi eski Yargıtay başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun yazısını manşetten vermişti. Hani şu “cumhurbaşkanı seçebilmek için TBMM genel kurulunun 367 oyla açılması ve ilk iki turda da bu sayıya ulaşılması gerek” hatırlatması.
Kim ne kadar farkındadır bilmiyorum, AYM de bu iddiaya katıldığı için AKP Abdullah Gül’ü epey sonra ve MHP’nin katkısıyla seçebilmişti.
26 Aralık günü, işte bu çok konuşulacağı belli 367 tartışması ile başlamıştı. Pek çok kişi Sabih Kanadoğlu’nu, pişmiş ya da pişirilmekte olan aşa su katmakla suçluyordu. AKP’nin oyuna / gücüne bakıp “eninde sonunda kaybedilecek bir kavgaya ne gerek var” diyordu. Ben de zaten buna karşı çıkmıştım:
“Terliksi hayvanın bile kendini koruma içgüdüsü vardır. Devletlerin, toplumların olmayacak mı!”
O gün ve sonrasında sorumun yanıtını adım adım aldım.
Referandum masalları.. Kumpas davaları.. Devlet aygıtının yavaş yavaş ele geçirilmesi.. Tek adam rejimi..
Terliksi hayvanlar bizim dünyamızın farkında mıydı? Farkındaysa halimize gülüyor muydu? Kim bilir!
Ama onca yıl sonra hal-i pür melalimiz ortada.
*. *. *
Seçim sonrası medyanın önemli isimlerinin -Kılıçdaroğlu’nu eleştirir ya da en azından öyle görünürken- Erdoğan’a alkış tutması dikkatlerden kaçmamıştı.
Ne var ki, hiçbir isim ve açıklama bizi -en azından beni- Fazıl Say’ın sözlerine hazırlamamıştı:
“Erdoğan (İsrail-Hamas savaşında) şu ana kadar barış için dünya üzeri(nde) en iyi, en doğru açıklamaları yapan liderdir”
Fazıl Say dünyanın ayakta alkışladığı bir sanatçı. Müzisyen.
Elbette politikadan anlamasını bekleyemeyiz.
Ne var ki bir müzisyen olarak, en azından Erdoğan’ın, enstrümanları parçalayıp şarkıları yasaklayan Taliban konusundaki sözlerini bilmesini bekleriz.
Erdoğan ne demişti Temmuz 2021’de: “Nasıl ki ABD ile bazı görüşmeleri Taliban yaptıysa, Türkiye ile çok daha rahat yapması lazım. Çünkü Türkiye’nin, onun inancıyla alakalı ters bir yanı yok.”
*. *. *
Erdoğan’ın zaman zaman dili sürçüyor ama zihni hiç sürçmüyor!
Adım adım menzile yürüyor.
Menzil demişken, minicik bir not:
Birgün’den sevgili İsmail Arı yazdı. Menzil; holdinglerini, televizyonlarını, hastanelerini geçin kendi mahkemelerini kurmuş.
Refah Partisi’nin kapatılması davasında temel iddia “inanç temelli bir ayrımla ÇOK HUKUKLU sistemin savunulması” idi. Siyasal yöntem olarak cihada atıfta bulunulması da cabasıydı.
Gelin de yine terliksi hayvanın kulağını çınlatmayın!
Bu TC devletine ve topluma savaş açılması demekti.
Devlet kurumları bunu gördü. Refah Partisi kapatıldı. Ancak sonrasındaki YENİ SÜRÜM iç ve dış minnakların (!) katkılarıyla yola kaldığı yerden devam etti.
Biz de bu arada CHP liderlerinin o yolda Erdoğan’ın önünü açtığına, hatta Erbakan’ı anma törenine gittiğine tanık olduk.
*. *. *
Gele gele geldiğimiz yer ortada: İktidar, hegemonyasını tesis etmiş bulunuyor!
HEGEMONYA.. Yani zorun / zorbalığın / yeniden tedavüle giren tanımla istibdadın bir toplum tarafından RIZAYLA kabullenilişi..
Bir türlü kulluktan yurttaş olmaya geçemeyen, bilmeden inanan insanlar için şaşırtıcı değil belki.
Ya entelijansiya dedikleri, hani şu aydınlar topluluğu? Birer birer “düşmeleri” size göre acaba neden?
* CHP’ye o kadar kızgınlar ki, bunu Erdoğan’a çiçek atarak ifade ediyorlar.
* “Osman Kavala, Can Atalay, Selahattin Demirtaş, Barış Pehlivan ve daha niceleri içerde.. Cumartesi Anneleri hırpalanıp duruyor.. Tarikatlar aldı başını gidiyor.. Ama Erdoğan hiç değilse dışarda barış için kendini paralıyor” diye avunuyorlar..
* “Önümüzde daha beş sene var. Bu kadar uzun süre direnip kavga edilemez ki” diye düşünüyorlar.
*. *. *
Sizi bilmem, ben önümüzdeki hafta Cerrahi Tarikatı’na kayıt yaptırmaya gidiyorum.
Mazhar Alanson, Gökhan Özoğuz hep oralarda diyorlar. Şeyhi de Ahmet Özhan’mış. Dayak yiyeceksek bari iki meşhur görelim de öyle yiyelim.
Terliğime sordum. “Makul” dedi.